ForuM LaGaLuGa
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ForuM LaGaLuGa

Forum Laga luga Müzik, Eğlence,Oyun Hepsi Burada!
 
AnasayfaPortalGaleriAramaLatest imagesKayıt Olhttp://lagaluga.all-forum.net/chatradyo-h1.htmlSitemizden Oyun OynaGiriş yap

 

 İngiltere Büyükelçisinin Atatürk Hakkındaki Mektubu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
HeLL_LeaDeR
Süper Moderetör
Süper Moderetör
HeLL_LeaDeR


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 15/01/08
Yaş : 34
Nerden : ℓüℓєвυяgαz

İngiltere Büyükelçisinin Atatürk Hakkındaki Mektubu Empty
MesajKonu: İngiltere Büyükelçisinin Atatürk Hakkındaki Mektubu   İngiltere Büyükelçisinin Atatürk Hakkındaki Mektubu Icon_minitimeÇarş. Ocak 23, 2008 10:26 pm

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden 15
gün sonra dönemin Ingiltere Büyükelçisi Percy Loraine'in Londra'ya özel
bir kuryeyle gönderdigi ve üzerine "40 Yil Boyunca Açiklanmayacak"
damgasi vurulan mektubun tam metnidir.


- - - - - G I Z L I - - - - -

Telgraf No: 608
Ingiltere Büyükelçiligi, Ankara, 25 Kasim 1938

Aziz Lordum,

1. Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayili telgrafi çok derin üzüntüler içinde sunmustum.

2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşarı tarafından
hazırlanan ve Kemal Atatürk'ün geçmisteki kariyerini içeren belgeyi
sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk'ün yaptığı işleri
övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği
konusuna değinmeye çalışacağım. Hiç şüphesiz toplum bilimciler ve
tarihçiler onun çalısma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir
çalışma yapacaklardır. Ancak bunların birçoğu, Atatürk'ün gerçek
kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki; onu tanımadan yapılacak
değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden
olacaktır.

3. Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma
sahiptim. Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaskanı ile çok nadir
karşılaşmış olsam da, bu görüşmeler diğer diplomatik
temsilciliklerinkine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur. Bütün
bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir
dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı
doğduğunda bundan hoşnut kalmiş, karsılıklı konuşmalarımız esnasında
ilgi ve dikkati asla azalmamıştır. Galiba, onun yeteneklerini ortaya
çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek
görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konu ile ilgili
sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi.
Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara
gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz
dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu
gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen
Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5. Atatürk'ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek
pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak gerçekten müstesna ve takdire
şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu
açıklamaya çalısmalıyım.

6. Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz. Bu
ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H.C.Armstrong'un "Grey Wolf"
(Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçi bir
enerjiye sahip, ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı,
gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan; dahası, dostluğu
tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır.

Bu tesbiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor
olmayacaktır; ancak şahsen ben, bir insanin bu şekilde tanıtılmasını
tamamıyla yanıltıcı buluyorum. Gözle görülen bir dizi kural dışılığı
sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum. Sadece şu veya
bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak
ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil,
yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın
dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi
gerektiğine inandığı için çok sayıda kuvveti harekete geçirip, bir
insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile
ölçülebilir on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey
yapmıştır. Gerisi ayrıntıdan ibarettir; sadece dedikoducu zihniyetin
üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği
ayrıntılar.

7. Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok, bu enerjinin
dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden önemli bir sayfa
olarak yer almıştır. Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine
değinmek istiyorum: Bu da; Atatürk'ün doğuştan gelen, belki de farkında
olmadan tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi, faydasızı
faydalıdan ayırma yeteneğiydi.

8. Atatürk'ün tüm karakterinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı
çelişkilerle karşılaşılmaktadır. İddia edilen acımasızlığı, onu
tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle
uyuşmamaktadır. Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duydugu varsayılan
zevklere karşın, toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerinde en
çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve önemi ile
bağdaşmamaktadır. Zira bir iki sene içinde çokeşliliği yasal olarak
ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile
devletin liberal mevkilerinin açik olduğunu ortaya koymuştur. (Kimi
zaman toplum içinde de olsa) özel hayatını tanımlayan ve göz ardı
edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve
resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir
çeliski yaratmaktadır. Sadece bir kaç büyük adam daha rahat ve daha
güvenli hissetmenizi sağlayabilir; sanirim yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir.

9. Atatürk, Batı'da "yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evetçi"
olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanlari aşağılıyordu.
Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok
sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü. Bir insanin onun için
çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve
insanlari için yaşıyor, onlar için düşünüp, onlar için çalışıyordu.
Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa, görevlerini yerine getiremedikleri
kanaatına varıyordu.

10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak.
Bunun yanlış olacağı kanısındayım. Hem savaşta, hem barışta evet o
büyük bir liderdi -ancak gerçek bir diktatör değildi. Ne yazık ki ben,
şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız
olduğuna inanmıyorum. Ancak Hitler ve Mussolini'nin tersine, devlette
idari veya yönetim fonksiyonu
bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu;
diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi. Bütün
bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve tüm devlet
meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar
edebilirsiniz. Doğru, ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin
onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu. Olayların gidişi,
Atatürk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice
olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça
fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını
görmek pek de şaşırtıcı değil. Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo
de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik,
başından beri isteyerek ve çok emek sarf ederek, kendini
yaşatacak bir sistem kurmaya çalısmasıdır. Atatürk'ten sonraki
cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölümünden sonra kurduğu
rejimin sakınce sürmesi bir kriterse, evet başarılı olmuştur.

11. Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere
önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu;
konsantrasyon gücü olağanüstüydü; sefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının
etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir
başka parçasıydı.

12. Müslüman olarak doğmuş, ancak din karşıtı bir kişi olmuştu,
doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti; işini iyi bilen, istidat
sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği
andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve bariş ortamını sağlamayı
başarmıştı. Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri,
Kemalist Cumhuriyetin dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı
Imparatorluğu'nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi
yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen
çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu
bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde
sağlanmıştır.

13. Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca
yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. Hastalığının şiddetlendiği
anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne
beynine yerleşmeyi başaramamıştı. O, Türk Milleti'ne hizmet ederken
öldü. Ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır. İnsanlara
hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki
de tüm bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip çıkmalarını
sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır.

Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazi hizmetkarınız olduğumu bildirmekten seref duyarım.

Percy Loraine
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İngiltere Büyükelçisinin Atatürk Hakkındaki Mektubu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ForuM LaGaLuGa :: Atatürk&Şehitler :: Atatürk-
Buraya geçin: